ömür 2

 








Bir odadayım, 24 yaşındayım hatta 25 sayılırım.

Bir bahara benzetmeye çalıştığım ömrüm, hala kayıp gidecekmiş gibi ellerimden.
Sanırım artık bu hisse alışıyorum; ömür dediğimiz ellerimizle tutabilecek kadar somut ve hiç ellerimizle dokunamayacağımız kadar soyutmuş gibi geliyor çünkü artık. Ne avcumun içinde tutabiliyorum; ne de ellerimle sarmayacak kadar umursamaz olabiliyorum. Ben ne yaparsam -yapabilirsem- yapayım her türlü akıp gidiyormuş gibi geliyor. Ne hissedersem hissedeyim, geçen her gün ömür haneme tıkır tıkır işliyor gibi.

Bir odadayım,
birkaç kişi dışında "sevdiklerim elimi uzatsam dokunabileceğim kadar uzaktalar." diyebilmem mümkün değil aynı zamanda sevdiklerimin her zaman elimi uzattığımda dokunabileceğim uzaklıkta olmayacaklarını da çok daha iyi öğrendim ve bunun ne kadar acı olduğunu. Güneş yine her zamanki gibi terk edip gitmiş bizi ve ay yine yerini dolduramayacağını bile bile ortalığı aydınlatmaya çalışıyor. Ben eskisinden daha iyi biliyorum hiçbir şeyin başka bir şeyin yerini doldurmayacağını, hiç kimsenin bir başkasının yerini doldurmayacağını. Ve artık kimseyi kimsenin yerine koymaya da çalışmıyorum açıkçası. Herkes tüm varlığıyla pekala yokluğuyla olduğu yeri doldurmaya devam ediyor. Önüme onca hikayeyi döken binalara daha dikkatli bakmak istemiyorum, bakmıyorum da çünkü daha fazla hikaye bilmek de istemiyorum. Her istediğimiz olmuyor tabi her zaman istemediklerimi de yaşamak zorunda kalıyorum bazen. Hatta çoğu zaman. Bazen benim istediklerim bir süre sonra istemediklerim oluyor, bazen istemediklerimi istemeye başlıyorum. Ve hepsi değişen dönüşen hayatımda bir rol kapıyor, isteyip istemediklerim; istemeyip istediklerim...

Bir odadayım
"Sevmeye çalıştığım adamlar geçiyor gözümün önünden, sevmeyi beceremediğim her adam... sevemediğim her adam için kırgınım babama bu balkonda" demiştim. Artık ne sevmeyi beceremediğimi düşünüyorum ne de babama kızgınım. Çünkü hem tüm kalbimle ve saf bir sevgiyle sevdiğimi biliyorum sevdiklerimi, hem de kimseye duyacağım sevginin babama duymayı hayal ettiğim o büyük sevginin yerini alamayacağını... Kimsenin böyle bir şeyin yerini doldurmaya ne gücü yeterdi ne de sevgisi çünkü ve tüm bunları beklediğim için kızgın olmam gereken de aslında kendimmişim baktığımızda. Üstelik böyle bir şeye hiç de ihtiyaç duyulmaması gerekirken. Bütün o koca yokluğuyla ve beni denizin ortasında tek başıma bıraktığı o tekneyle bana böyle durmayı, tek başıma kocaman bir kadın olmayı öğrettiği için minnettarım hatta artık ona. Ha daha güzel yollarla öğrenebilir miydim muhakkak.. ama değiştirilemeyecek şeyler için ah etmenin de çok bir anlamı yok gibi. Gencecik ölmekten korktuğumu da söyleyemem artık onun gibi, en azından bahara benzetmeye çalıştığım ömrüm onun gibi gencecik ölürsem diye kayıp gidecekmiş gibi gelmiyor ellerimden. Bahara benzemeye çalışan bir ömrün kayıp gitmesi için illa kahramanın ölmesi gerektiğini düşünmüyorum çünkü artık; bir ömre bahar gelmesi için birçok şey olabileceği gibi bahar gelmemesi için de ölümden başka ve ölümle birlikte çok fazla ihtimal var çünkü.

Bir odadayım
ve çok samimi bir şekilde söyleyebilirim ki bazı şeyler peşinizi gerçekten hiç bırakmıyor. Bazen kendinizi tekrar tekrar yaşarken içinde bulduğunuz bir olaylar silsilesi, bazen en ufacığından kaçarken sizi kocamanının ortasına bırakan hayat, bazen birbirine benzeyen insanlar, bazen tekrar edip durduğunu sandığınız zaman aralıkları, hissettiğiniz o acı, her yere duyulan bir ayrılma hissi, korkup kaçtıklarınız ve korkmamayı öğrenemediğiniz için sizi kimsesiz bir bebek gibi farklı görünen ama hep aynı hikayelerin olduğu kapıların önüne bırakan hayat...

Bir odadayım ve maalesef geçmişe nazaran üzülebileceğim şeyler gerçekten etiyle kemiğiyle hayatımın tam ortasında duruyor bazen. Belki de bana öyle geliyordur emin değilim.

Bir  bahara benzetmeye çalıştığınız ömrünüz, bazen hiç bahar gelmeyecekmiş gibi davranabiliyor, sırf bahara benzetmeye çalıştığınız için yaptığınız ve doğru olduğuna inandığınız bazı şeyler asla doğru olarak kalmayabiliyor; bazen de gerçekten bir bahar için ne gerekiyorsa onu yapmış olduğunuz için sizi kutlayabiliyor. Kısacası bir ömrün tamamı bahar olarak geçebilir/hatırlanabilir mi bilmiyorum. Açıkçası sanmıyorum da. Ayazı yemeden, kar taneleri saçlarınızı beyazlatmadan, yağmur hayatınız için ektiği tohumları suyuyla beslemeden baharın gelmesi de biraz hayalperest olurdu sanırım. O yüzden mutlaka çiçek açacağız bir gün, ya da mutlaka çiçek açmıştık bir gün; mesele yaşadığımız baharların kaçırılmaması gibi gözüküyor. Mesele çiçek açacağımız günleri beklemekmiş, çiçek açacağımız o günleri kutlamak ve "işte bu benim gerçekten baharım!" diyebilmekmiş gibi. O yüzden ben ve sen en iyisi yaşadığımız ve yaşayacağımız baharları kaçırmayalım, yani ömrümüzü... Belki çok üşüyeceğiz, belki toprağın üstündeki karlar hiç kalkmıyor gibi gelecek, belki de sahiden ılık bir bahar rüzgarı saçlarımızdan hiç eksik olmayacak ama ne olursa olsun yaşadığımız kadarı bizim ömrümüz olacak ! Kışıyla/yazıyla/baharıyla içimize sine sine yaşadığımız bir ömre o zaman, umutla...

Yorumlar

Popüler Yayınlar