soğuk bir taştan'


 çok sevdiğim birinin mezar taşında şöyle yazıyor:

"hatırla, sen doğduğun gün herkes gülüyordu, sen ağlıyordun. öyle bi hayat yaşa ki; ölümün sevdiklerine matem sana sevinç olsun..."

bir ömrü yaşamak için verilebilecek en iyi öğüttür belki de. belki de birçoğumuzun bu öğüdü duymadan hayatını yaşama şekli. yani diyor ki, sen doğduğunda gülen ve sonradan senin hayatına katılan herkesle öyle bir hayat yaşa ki; bir gün bu dünyadan göçüp gittiğinde, sen her şey, herkes için en güzelini yaptığını bilirken onlar da senin yokluğun için hissedebilecek bir duygu bulabilsinler. ölüme yakışır bir duygu hem de; matem. ölümün yasını tutmak da, doğumu kutlamak gibi sonuçta. doğduğunu gördüğün herhangi bir şeyin, bir duygunun bile bittiğini gördüğünde üzülebilmek bütün saygınla, sevginle; ve onunla vedalaşmak... onu tüm kutlamışlığınla uğurlamak hayattan...

neden bu yazıyı yazdığımı bilmiyorum eğer samimi olmam gerekiyorsa. o mezar taşını yakın zamanda görmeseydim şayet bir de yine çok sevdiğim birinin çok da manidar bir zamanda yazdığı o veda yazısı çok mantıklı gelmeseydi; emin ol bu satırları okumuyor olurdun. neyse ki şu noktada ve bu saatte hayatımdan çıkmış ve bir gün çıkmasa bile benim istemeden herkesin hayatından çıkacağım o gün için herkesle vedalaşacak gücüm var. tek bildiğim o mezar taşının öncesinde olduğundan daha farklı bir anlamı olduğu benim için. bu farkı yaratan şey ise; sevdiklerime matem olacak bir ömür yaşadığımı fark etmem, belki de daha fazlası... belki değil evet daha fazlası... biraz hüzün, biraz acı, -eğer hayatımdan en azından geçip giden biriysen ya da hayatımdaysan hala- biraz gözümün gözüne değdiği o an, kalabalık kalabalık yerlerde karşılaşıp selamlaştığımız bir gün, kahvaltı yaptığımız o sabah, gökyüzüne gözlerimizi diktiğimiz bir zaman, sana ellerimle yaptığım bir hediye belki ya da ellerimle yapmasam da sana en uygun olduğunu ve seni ne kadar mutlu edeceğini bildiğim o hediye, ikimizin, beşimizin, onumuzun olduğu mutluluğun huzurun taştığı o fotoğraf, bir gün evet koca bir gün çeşit çeşit duyguyu sığdırdığımız o gün, bindiğimiz o otobüs, gittiğimiz o kafe, yüzdüğümüz o deniz, mangal yaptığımız o ağaçların arasındaki ev, bindiğimiz vapur, yürüdüğümüz o yol, kurduğumuz o hayal, kahve içtiğimiz o küçük sığamadığımız masalar, söylediğim bir söz, geçtiğin/geçtiğim sokaktaki dilenmek zorunda kalan çocuk, sen görmeden sana anlattığım o çocuklar, yaşadıklarımdan pay biçip 'eh işte bu da böyle oldu' diye dilime vuran anılar, "ama artık şurama kadar geldi!" deyip gözümden düşen o yaş, yazdığım her bir kelime belki de yazdığım koca bir yazı, "oha baksana şu eve ne kadar güzel" dediğim o ev, planını yapıp gidemediğimiz o yaz tatilleri, kız kıza toplanıp bindiğimiz o tekne ve daha sayamadığım ki sayamayacağım; benim ömrüm diye hatırlayacağım, senin ise beni tüm bunlarla anacağın o zaman aralığı...

hiçbir zaman kim olduğunu bilemeyeceğim, ama her kimsen; ve şu anda ne yapıyorsan... bir gün insanların üstüne çiçek bırakacağı ya da bırakmayacağı bir mezarın olacak; seni anmak, seni sevmek, seni unutmamak için ihtiyaç duymayacakları bir mezar. çünkü zamanı geldiğinde hepimiz uçuşacağız. bir mezara ihtiyaç duymayacağız evet; bir gülüşümüz, bazen söylediğimiz bir sözü süsleyen sesimiz, kokumuz takılacak insanların aklına. elbette sevdiklerimiz bazen en azından orda olduğumuzu bildiği bir yere gelmek isteyecek; belki sırf bize dokunuyormuş gibi hissetmek için toprağımızla oynayacak, belki de eğer üstüne yazılacak bir şeyler bulabildiysek baş ucumuzdaki taşa dokunacak...aslında bana sorarsan ben kimsenin üzülmesini istemem, ama bir ömrün sonu üzülünebilir bir şeymiş gibi geliyor bir yandan da. ilk başlarda üzülünebilir sonrasında alıştıkça; hayatlarına takılırken birilerinin biraz gülümseme bırakabilirmiş gibi... onlara sen yokken de seni hatırlatacak bir şeyler bırakılabilir gibi saydıklarımdan birisi, birkaçı belki de hepsi her neyse... inan insanın ne zaman nasıl hissedeceği ve neyi isteyeceği hiç kestirilemiyor ve bana sorarsan hayatın bazı güzelliklerini içinde saklama şekli bizden. bizim bu anları görüp göremeyeceğimizden de emin değilim bu arada... her neyse. konu buralara geldiğinde en az bizim kadar her şey uçuşuyor sanırım; benim yazdığım bu yazı gibi...

hiçbir yere sığdıramayacağım ve hiç de bitmesini istemeyeceğim şu ömrüm sonlandığında, en azından eğer bir kere hayatımın bir parçası gibi hissetmişsen kendini; öncelikle teşekkür etmeliyim sana hayatımın bir parçası gibi hissettirecek kadar çok şey hissettirdiğin için bana. ikinci olarak senin için elimden, kalbimden gelenin en fazlasını yaptığımı bilmelisin; umarım bunu hissetmişsindir. bana bakma aslında ben insanları çok çabuk severim; çok da uzunca ve çokça kendimden vererek. sevmediğimi de hiç sevemem, içim ısınmaz bazısına. kimisinden hiç vazgeçmek istemem, kimisinden de gerçekten hiç vazgeçmem ama aynaya baktığımda kendimi göremediğimi hissettiğim her an; bunda parmak izi olduğunu bildiğim herkesten vazgeçtim ve vazgeçeceğim. eğer bir ömrüm varsa ve bu ömür bana sunulmuş bir armağansa ben her anını içime sine sine yaşamak istiyorum, ciğerlerimi dolduran o nefes aklımda, kalbimde, parmak uçlarımda dolaşsın istiyorum. gözünün içine bakmak istediğim; buluşup gülmek bazen ağlamak istediğim, hayatımın parçaları ve bu sebeple beni tamamlayan o her kimse her neyse onunla olmak istiyorum. bence bir ömür ancak böyle yaşanır çünkü. nefes almakla, ruhunun bedeninden ayırmayarak, sevdiklerinle ve sevmekle, huzurla; büyük bir iç huzuruyla, seni sen yapanlarla ve seni sana götürenlerle. seni sen olmaktan alıkoyanlarla değil; seni olduğun gibi kabul edemeyenlerle hiç değil...

ve son olarak bu yazının bir veda olarak yetmeyeceği o kişi/kişiler, kendinizi biliyorsunuz biliyorum... seninle daha fazla vedalaşamam, ayrıca bileceğine eminim ki vedalardan da hoşlanmam. ayrıca şunu da söylemeliyim ki bazısıyla hiç vedalaşılmaz. sana en az bir kere böyle bir veda için bir şeyler söylemişimdir. ben yokken neler yapmanı istediğimi, sana neleri ve kimleri bıraktığımı, ben yokken ardımda bıraktıklarımı nasıl toparlayacağını... bana kızmıştın kesin hep "tamaam tamaam" deyip bırakmıştın bu vedayı askıya. eğer unutursan bir gün tüm söylediklerimi ve hatırlaman gerekenleri bu kelimelerim sana yardımcı olacak biliyorum. hala seni düşünmem peki?? yine uçuştum gördün mü. çiçek istemiyorum demeyeceğim, çiçek istiyorum bazen... ama en çok yaşamanı istiyorum, yaşadığını hissetmeni. ruhunu bedeninin içine hapsetmemeni; ciğerlerinden çok ruhuna nefes aldırmanı. büyük büyük şehirlerin sokaklarında yürümeni, sevdiklerinle el ele gezmeni, vapura binmeni, aklına gelemeyecek denizlerde yüzmeni, en sevdiğin şarkıyı tekrar tekrar dinlemeni. hep dinlemeni istediğim şeyse kalbin. bu benim ömrüm diyebilmeni; hatalarınla, hak etmediklerinle ve hak ettiklerinle, yaptığın en doğru şeyle ve bazen hiç yapamadığınla... kendini kucaklamanı istiyorum; hissettiğin her duyguyu. ağlamak istiyorsan ağlamanı ama en çok gülmeni. hayatı kaçırmamanı. yanındakilerle ve hayatındakilerle bazen istemeden ayrı düşebiliyorsun biliyorsun, bunun kıymetini unutmamanı istiyorum.

arada da çiçek tamam.

beni de unutma bi zahmet! 

tüm kalbimle çokça sevgi! 

ha bir de:

"hatırla, sen doğduğun gün herkes gülüyordu, sen ağlıyordun. öyle bi hayat yaşa ki; ölümün sevdiklerine matem sana sevinç olsun..."






Yorumlar

Popüler Yayınlar