"Sevgili Küçük Kız"

"Sevgili Küçük Kız,

Sana bu mektubu yazmamın sebebi yazdığım her yazıda kocaman gözlerin ve oraya buraya uçuşmuş saçlarınla aslında beni hiç terk etmediğini ve hayatımdaki her şeyin içine biraz da saklandığını görmüş olmam ve biliyorum ki benim gibi birçok kadın ve birçok erkek hayatının hiç beklemediği köşelerinde kendilerine rastlıyorlar; bu yüzden bu mektup eteklerinden ve saçlarından rüzgarı bir türlü eksiltememiş, çocukluğundaki kendisinin elini bırakamamış herkes için...

Sana anlatmak istediğim şeyler var çünkü büyüdüğünde bunlara ihtiyacın olacak çünkü bizler büyüdüğümüzde bir şeylerin adını koymak istiyoruz, insanlara bir şeyler söylemek, unutulmamak ve daha bir sürü şey. Oraya buraya savrulmaktan korkuyoruz bir yaprak gibi ve bunların hepsini yaparken yaşamayı da unutuyoruz. Ben de bunları yaşamayı unuturken öğrendim:

Küçükken pikniğe gittiğinde ya da evimizin arkasında ve önündeki o koca tarlada koşturmaya başladığında içinde koca bir nehir akıyormuş gibi hissettiren şeyin adı 'özgürlükmüş',

sen bütün heyecanı ve hırsıyla oyun oynarken seni eve çağırdıklarında eve girmek istememen, okula gittiğinde eve dönerken oyun oynamaya dalıp okuldan çıkmak istememen ve en sevdiğin yemeği her gün yemek istemen 'hayata duyduğun telaştan'mış,

o suyla karıştırıp evler, köprüler, o eve gitsin diye yaptığın o yol için avcunda tutmaya çalışırken elinden kayıp giden toprağın adını 'zaman' koymuşlar; bu zaman denilen şeyi avcunda hiç tutamayacağını ben de şimdilerde öğrendim,

hani o çok sevdiğin kız çocuğu vardı bir kaleminizin aynı olması, o gün giydiğiniz kıyafetin renginin aynı olması ve onunla evcilik oynamak için can atman bunlar hep 'sevgi'denmiş, hala kimseye duymaktan çekinmediğin, büyülü olduğuna inandığın ve dünyadaki birçok şeyden önemli olduğuna inandığın sevgi,

dayın, ananen, öğretmenin sana beklemediğin küçücük bir şey verdiğinde dünyalar senin olmuş gibi gelen ve içinin içine sığmadığı o hissin adını da 'mutluluk' koymuşlar,

biliyorum bunu okurken azıcık hüzünleneceksin ama gözlerini kapıdan pencereden ya şimdi annen gelirse diye ayırmadığın o gün var ya, hani hala benim olmasını istediğim ama belki de olmayacağını bildiğim şeylerde hissettiğim o duygu; o duygunun adı da 'umut',

bir gün sen sokakta bütün olanlardan habersiz ip atlarken hani senin bilmek için henüz hazır olmadığın o şeyi bütün acımasızlığıyla yüzüne vuran arkadaşın var ya duyduktan sonra gidip gerçekten öyle olup olmadığını sorma yürekliliğine hala şaşırdığım; işte o şeyi duyduğun anda hissettiğin şeyin adını maalesef  'acı' koymuşlar küçüğüm, gözlerinden akan yaşların içini serinletmediği, ellerinin buz kestiği o duygu evet,

anneye duyulan sevgiyi anlatmak için bir yarışma vardı ilkokulda bir mektup yazmıştın ama küçük olduğun için katılamamıştın yarışmaya sonra hayat sana o yazıyı kocaman bir sahnede yüzlerce kişinin karşısında ezbere okuma fırsatı vermişti, bütün kalbinle ve küçücük ellerinle yazdığın o yazıyı herkesin karşında o güzelim elbisenle okuman ve sonrasında kendin kesip kalbinin tam üstünde sakladığın o kalbi sanki insanlara sevmeyi hiç unutmayın der gibi uzatman tam anlamıyla 'cesaret' kelimesine karşılık geliyor,

ve son olarak 'hayranlık' dedenin öğrencilerine duyduğu sevgiyi görünce gözlerinin ışıldaması, annenin güzelliğininin, dayının zekiliğinin sana şaşırtıcı gelmesi, öğretmeninin ne kadar güzel ve iyi olduğunu düşünmen bunlar hep onlara duyduğun hayranlıktanmış.

Ve en önemlisi benim sana bütün doğallığın ve bu kelimelerden, bir şeylerin adının ne olduğuna takılmadan belki de bilmeden, her şeyi olduğu gibi ve aslında benim şu anda duygularımın farkında olarak onları yaşadığımdan daha sade daha yoğun bir şekilde yaşamana hayranlığım. Ağzındaki kocaman ve yamuk dişlerinle hayatta sanki başına hiç kötü bir şey gelmeyecekmiş gibi gülümsemen, bisikletten feci bir şekilde düşüp birazcık ağlayıp tam da şu anda yapman gerektiği gibi yaşadığın şeye devam etmen, ağladığın zaman en sevdiğin insanlardan kaçmak değil de tam tersine onlara sarılmak istemen hepsi o kadar güzel ki ve hepsi o kadar yakışıyor ki yaşamak dediğimiz şeye. 

Her ağladığımda ve sonra aynaya bakıp kendimi affetmek için bir sebep aradığımda kocaman, düz kirpikli gözlerinle ve ananenin gözünün önüne gelmesin diye onlarca tokayla tutturduğu saçlarınla bana bir sebep verdiğin için, bu yazıyı ve bunun gibi kelimelerle kendimi buluşturmak için yazdığım her yazıyı yazarken hissettiğim o çıplaklık duygusunu tam da o anda elimden tutup; herkesin karşısında ezbere okuduğun o mektubu okurken gösterdiğin cesareti benimle bölüştüğün için, hala denizi, ağacı, gökyüzünü gördüğümde bana o nehirin hala içimde gürül gürül aktığını hatırlattığın için ve en önemlisi bir şeyi, bir insanı sevmek için bir sebep aramama gerek olmadığını hissettirdiğin için sana hayran ve minnettarım...

Teşekkür ederim.

Sevgilerle,

Büyümüş halin..."




Yorumlar

Popüler Yayınlar